Yoksun bırakmasın bir daha hayat, dar zamanlara çok şeyler sıkıştırmayı öğrenmişken biz. Varlığını hissetmediğim an olmamıştır da, kokunu bir daha özletmesin bu kadar. Daha mevsimi döndürememişken içimde ve şımarık kız çocukları gibi söylenirken güneşi kaybettiğime, kente düşen yağmuru bu akşam bu kadar sevdiysem bil ki ıslanmanın anlamı olduğundan kabullenişim kışa kayan sonbaharı.
Dinleyecek öyküler var yakılmış bir krallığın külleri ortasında. Mevsim dönüp de rüzgarda kalınca duvarları örülür mü yeniden bilmiyorum. Birilerinin toprağının kokusunu duymasından bile korkarken soyunup oturulan krallık, akıtılan gözyaşının hatırına kendini bir daha gösterir mi bilmiyorum. Aidiyet ekleri katılır mı yine sözlüklere ve bu kadar tashihe mahal kalmadan konuşulur mu yine o kıyıda bilmiyorum. Yan yana büyür müyüz yine, ölçüp biçmeden çıktığı gibi gelir mi yine sözler ve sıralamakla bitmeyecek kadar çok şey kısacık zamanlara sığar mı yine hiç bilmiyorum. En azından büyüdüm, ya da sadece büyük bir kız çocuğuyum artık ve anlatacak çok şey var, biriktirdiklerimi açgözlülükle salmadan zamana yayıyorum. Benim gibi telaşlı anlatıcılar için zor. Belki de şarkıda söylediği gibi her şeyi hiçbir şey söylemeden anlatmayı öğrenmeli…
*Novelle Vague: In a manner of speaking
0 comments:
Post a Comment