Ulkenin Ege kiyilari gibiyim; Yunanistan’a orta Anadolu’dan
daha yakin. Cogu zaman Yunan radyosu cekiyor tozlu tali yollarda surdugum
arabada. Deniz goren bir manzara tepesinde mola versem, karsimdaki daglarin neresi
oldugunu tahmin etmeye calisiyorum. “Midilli… Yok, yok Ayvacik’in sahili.”
Karsi kiyiya her adim attigimda, icimi icimden alan bir
mutluluk kokusu - deniz, yaban kekigi ve cam agici kokar mutluluk – kapliyor.
Koku hafizamin cok derininden, sanki nesiller oncesionden bir huznu cekip
cikariyor. Sanki dun beni kayiga koymuslar, bu sabah tanimadigim topraklara
birakip gitmisler gibi. Sarkida dedigi gibi “ kayiklar kiyidan ayrilirken ah agapi
mou, sanki canim etimden ayrildi”
Yunanistan’in hangi kasabasinda bir kahveye otursam
hatirladigi uc Turkce kelimeyi soyleyip – ki o kelimelerin bir tanesi illa ki arkadas
– keyifle kahkaha atan, agirmis saclari ozenle geriye taranmis, kisa kollu mavi
gomleginin cebinde adinin bas harfleri islenmis bir yasli delikanli yanima
oturuyor. O kahveden en az iki kisinin ailesindeki mubadele hikayesini
dinliyorum. “Trapezus’dan benim atam. Papazoglu bizim soyadimiz orada, simdi
degismis.” Her seferinde neden Yunanistan’da nesiller boyu aktarilan bu
hikayelere Turkiye’de cok nadiren ve parca pincik bilgilerle rastladigimi
dusunuyorum. Anilara sahip mi cikmiyoruz, cok mu cabuk asimile oluyoruz, bize ‘Yunan’
derler diye korktugumuzdan mi susup saklamisiz aile icinde. Hic bilemiyorum agapi
mou.
Sokaktan asagi sohbet ederek yururken karsi kaldirimdan kirik
dillerine meftun oldugum baska bir yasli delikanli sesleniyor “hey, nereye
gidiyorsun?”. “Istanbul’dan misin? Kurtulus’taki pastane duruyor mu hala? Bir
de sey vardi, Ajda Pekkan. O da duruyor mu? Benim bir arkadasim vardi Kurtulus’ta,
Kemal’di adi. Cok severdim ben Kemal’Ii, cok samimi davrandi bana. Kardes gibi
yani. Bana bir gun “gavur” demedi anadin mi? Sen bilir misin, otomobil atolyesi
vardi Tarlabasi’nda? Cok severdim Kemal’i. Tanir misin?” Ah tanisam o Kemal’i.
Allah belami verse, baska kimseyi tanimasam da o Kemal’i tanisam, kavustursam
seni onunla. O zaman sana bir omur cektirdigimiz hasretligin ozrunu bir parca
dileyebilir miyim?